Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamında 15. Taraflar Konferansı 2022 yılında gerçekleşmiş ve 30x30 hedefi ortaya konmuştur. Bu hedef, Biyoçeşitlilik Stratejik Planı ve mevcut diğer uluslararası taahhütlerle tutarlı bir şekilde, 2030 yılına kadar biyolojik çeşitlilik açısından önemli alanlara odaklanırken kara ve deniz alanlarının en az %30’unun iyi bağlantılı ve etkili korunan alanlar sistemi ve Diğer Etkili Alan Bazlı Koruma Tedbirleri (OECM) aracılığıyla korunmasını amaçlamaktadır.
15. Taraflar Konferansına hazırlık amacıyla Türkiye’nin denizel peyzajları için “Türkiye’nin 2020 Sonrası Denizel Peyzajlar İçin Politika Belgesi” hazırlanmıştır. Bu belge ile ulusal çalışmalar ile küresel amaca ulaşmak üzere 3 temel hedef ve bunların alt hedefleri tanımlanmıştır
Deniz ve kıyı ekosistemlerinin sağladığı hizmetler, doğal bir miras olarak bu alanların kültüründe önemli bir rol oynamaktadır. İnsan baskısı ve iklim değişikliğiyle ilişkili olan etkiler, kıyı ve deniz alanlarına bağlı yaşayan toplumları ve ekonomileri daha fazla etkilemektedir. Birçok ülke, bu etkileri azaltmak için çaba sarf etmiş ve denizel biyolojik çeşitliliğinin korumasını sağlamak için Deniz ve Kıyı Koruma Alanları (DKKA’lar) kurmuşlardır. Ancak, gösterilen bu çabalara rağmen, DKKA’ların hala ciddi eksiklikleri bulunmaktadır. Bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla, Stratejide tanımlanan, ulusal seviyede kıyı ve deniz alanları koruma sisteminin kurulması ve devamlılığına hizmet edecek olan “Gelecek nesillere yaşanabilir bir deniz çevresi bırakmak için deniz ve kıyı değerlerinin sürdürülebilirliğini sağlamış deniz ve kıyı koruma alanlarında lider bir Türkiye” vizyonuna ulaşmak için, strateji dokümanının her aşamasında ilgili tüm paydaşların katılımı sağlanmaya çalışılmış, görüş ve önerilerine başvurulmuştur.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde doğal yapısı ve iklimsel koşulları nedeniyle kıyı alanları büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahip olup bu alanlara ilişkin sorunlar gün geçtikçe artmaktadır. Son yıllarda hızlı kentleşme, sanayileşme, turizm, ikinci konut vb. gelişmelerden dolayı çarpık yapılaşma ve plansız gelişme yaşanmakta, kıyı ve deniz alanları bu sorunlardan ciddi anlamda etkilenmektedir. Özellikle ekonomik alanlardaki gelişmeler deniz taşımacılığını da arttırmakta kalkınma, barınma, ticaret, rekreasyon ve temel ihtiyaçları karşılamak için kıyı ve deniz alanlarının kullanımına bağlılık gitgide artmaktadır. Bunun yanı sıra hızlı kentleşmenin ve yapılaşmanın kıyı alanları üzerindeki baskısı kumul, tuzcul ve bataklık alanların kaybı, kıyı ve deniz kirliliği, kıyı ekosisteminin kaybı ve bozulması gibi birçok sonucu doğurmaktadır. Kıyı ve deniz alanlarının biyolojik çeşitliliği ve verimliliği giderek artan bir baskıya maruz kalarak, bu alanlarda telafi si mümkün olmayan zararlar oluşturmaktadır.
Deniz koruma alanları, sınırları dahilindeki balık türlerinin, özellikle de avcılığı yapılanların popülasyon büyüklüğünün, biyokütlesinin ve birey boyutlarının artması yönünde önemli bir katkı sağlamaktadır (Harmelin et al. 1995, Jennings et al. 1995, Mosquera et al. 2000, Micheli et al. 2004). Bu artışların rezerv büyüklüğünden bağımsız olduğu kabul edilmektedir (Côté et al. 2001, Halpern 2003). Rezervin yaşının etkisi konusunda ise literatürdeki bulgular çelişkilidir. (Mosquera et al. 2000, Halpern & Warner 2002, Micheli et al. 2004, Russ & Alcala 2004). Ampirik ve teorik çalışmalar göstermektedir ki predatör balıkların popülasyon büyüklüklerinde görülebilecek değişiklikler, ekosistemdeki besin zincirini geniş ölçüde etkilemektedir (Sala et al. 1998, Pinnegar et al. 2000, Shears & Babcock 2002, Guidetti 2006).
Deniz kaplumbağalarının yuvalama alanlarını izleme çalışmaları onlarca yıldır tüm dünyada gerçekleştirilmektedir. Her ne kadar ulusal ve bölgesel ölçekte belli başlı standardizasyon protokolleri hayata geçirilmiş olsa da küresel ölçekte belli bir standart henüz benimsenmemiştir. Bu yüzden, farklı projelerin sonuçları, birbiriyle oldukça tutarsız olabilen farklı veri türleri ile raporlanmaktadır. Dünyadaki Deniz Kaplumbağalarının Durumu (The State of the World’s Sea Turtles, SWOT) veritabanı düzenli olarak güncellenmektedir. Bu küresel veritabanında yer alan deniz kaplumbağalarının biyocoğrafyasına yönelik tüm bilgiler, hem veri paylaşımını sağlayan hem de bu verileri kullanan küresel bir veri sağlayıcı ağına dayanmaktadır. 2011 yılı itibariyle SWOT veritabanı, 2.800 farklı yuvalama kumsalından 550’yi aşkın veri sağlayıcı tarafından katkı sağlanarak, 5,700’ü aşkın veri kaydından oluşan bir veritabanı haline gelmiştir. Bu veritabanı, deniz kaplumbağaları yuvalama alanlarına yönelik en kapsamlı küresel veritabanı olmakla birlikte deniz kaplumbağaları için dünyanın ilk izleme sistemi ve veri paylaşımı ortamı olarak kendini konumlandırmıştır.
Balıkçılık çeşitli araçlar kullanarak sucul organizmaların avlanması eylemi olarak tanımlanır. Balık, deniz ve tatlı sularda yapılan balıkçılık faaliyetlerinin en önemli ürünüdür. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayımlanan balıkçılık raporuna göre, 2008 yılında 3 milyar insanın protein ihtiyacının en az %15’i deniz balıklarından karşılanıyordu. Bu durum, özellikle yoksul ülkelerde yaşayanlar için yüksek kalitede protein alımını sağlamanın yegâne unsuru olarak balığın öneminin altını çizmektedir (FAO, 2011). Dolayısıyla balıkçılık faaliyetleri siyasi ve sosyal olduğu kadar, ekonomik ve ekolojik öneme sahiptir. Bununla birlikte, özellikle son 10 yıldır deniz balıkçılığının azalan bir grafi k izlediği ve doğal kaynakların sonuna yaklaştığımız yönünde karamsar senaryolar farklı çalışmalarda dile getirilmektedir. Bu tabloyu oluşturan koşulları daha iyi anlayabilmek için balıkçılığın tarihsel sürecine göz atmakta fayda vardır
Cephalopoda üyeleri, deniz efsanelerindeki canavar rolleri ve çeşitli süsleme sanatlarına konu olması gibi özellikleriyle insanlık tarihinin bilinen 5000 yıllık sürecinde kendilerini gündemde tutmayı başarmıştır. Günümüzde ise cephalopoda üyelerinin besinsel değeri ve insan beslenmesindeki önemi hemen her toplumda benimsenmiş, bu türlere ait talebin artmasına neden olmuştur. Dünyadaki yıllık av miktarı 3.5 milyon ton civarında olup Akdeniz’de 70 bin ton ülkemiz de ise 2 200 ton civarındadır. Ülkemiz denizlerinde Ege Denizi’nde ise birinci sırada av verimliliğine sahip olan cephalopoda üyelerinden biri olan Octopoda grubunun avcılık verilerinde son yıllarda bariz azalmalar gözlenmiştir. Bu sorunun temelinde, bu türlerin biyolojik özelliklerinin dikkate alınmaması ve hatalı zaman yasağı uygulaması yatmaktadır. Gerek ticari gerekse besin değeri açısından büyük önem taşıyan cephalopoda üyelerinin sürdürülebilirliği her yönüyle daha iyi tanınmalarına ve avcılıkla ilgili düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesine bağlıdır.
“Deniz Koruma Alanlarının Başarısını Sağlamak – Akdeniz’den Alınan Dersler” başlıklı bu rapor, güncel, uygulanabilir ve yapıcıdır. Akdeniz’e odaklanmış olmasına rağmen, birçok yerde denizleri korumak ve yönetmek için çalışan binlerce uygulayıcı için kolayca anlaşılır ve yararlı bir kılavuz görevi görecektir. Denizel çevremizin büyük bölümünün sağlığı; kirlilik, kötü kıyı gelişimi, aşırı avlanma, zararlı balıkçılık uygulamaları, ulaştırma ve iklim değişikliğinin etkileri gibi büyüyen sorunlar nedeniyle zarar görmekte ve uygulanabilir çözüm arayışlarına aciliyet kazandırmaktadır. İyi tasarlanmış ve etkin bir biçimde yönetilen Deniz Koruma Alanlarının (DKA’lar), denizlerimizin sağlığını koruma ve iyileştirmedeki rolüne gösterilen ilgi giderek artmaktadır. Kıyıların ve elbette denizlerin önemli alanlarına koruma ve yönetim olanakları sağlanması yeni değildir. Yiyecek, geçim kaynakları ve genel refah düzeyi bakımından deniz ekosistemlerine bağımlı halkların var oluşundan bu yana öyle veya böyle, bir şekilde sürdürülmektedir.
Aile balıkçılığı Datça-Bozburun Yarımadası’nda en az üç kuşaktır devam ediyor. Ancak bol balıklı, bereketli günler geride kaldı. Tutulan balık miktarları azaldı, gelirler düştü. Şikâyetler aşırı avcılık, yasa dışı avcılık, yetersiz koruma gibi kavramlar üzerinde yoğunlaşmakta. Öte yandan, mesleğin zorlukları ve yetersiz gelir, genç neslin balıkçılığa ilgisini neredeyse bitirmiş durumda. Tüm bu olumsuzluklar devam ederken, kadın balıkçılar denizlerimizde var olma mücadelesi veriyor. Eğer önlem alınmazsa, bölgedeki geleneksel aile balıkçılığı kültürü ve kadın balıkçı varlığı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Bu proje denzel kültür ve canlıların korunması amacıyla bireyle denizin ilişkilerini yeni, bilinmeyen ve evrensel standartlara yükselten, zenginleştiren, güçlendiren projedir. Deniz korumada uygulama ve mevzuat gelişimi öngören projedir.
Denizlerin altında gizemli bir sistemle işleyen, ekolojik, ekonomik ve sosyal değerler üreten büyük bir banka (işletme) var. Bizler bu bankayı korumak ve geliştirmek için birey olarak sorumluluklarımızı öğrenmek, zenginleşerek yaşamak, gururlu ve geleceğe daha huzurla bakan bir ülkenin bireyleri olmak istiyoruz.
“Amatör Sorumlu Balıkçılığa Geçiş -Bilinçli Amatör Balıkçılık Denizlerimizin Geleceği” adıyla SAD yayınlarından çıkan kitap 80 sayfa.
SAD-EKOG yürütücülüğünde tamamlanan projede GTH Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, OLTACILAR-DER, AMATÖR SUALTI AVCILARI DERNEĞİ, GELBALDER, Balıkçılık İnternet Forumu Yazarlarından Talip Girgin, KASAD, Kaş Kültür Turizm Derneği ve WWF Türkiye projeye hem destek oldular hem de aktif paydaşlar olarak görev aldılar. GEF-SGP Küçük Ölçekli Program ve MedPAN maddi destek sağladı.
Yrd. Doç. Dr. Can Bizsel, Dr. Barış Akçalı, Yrd. Doç. Dr. Yakup Erdem, Doç. Dr. Adnan Ayaz, Dr. Baki Yokeş, Doç. Dr. Harun Güçlüsoy, Prof. Dr. Zafer Tosunoğlu, Doç. Dr. Vahdet Ünal, Kenan Kedikli, Talip Girgin, Güven Özbakır, Erhan Ocak, K. Gökhan Türe, Dr. Murat Draman, Nail Sevingel, N. Ozan Veryeri ve Cem Orkun Kıraç kitapta yazarlık ve editörlük katkıları koydular.
Amatör balıkçılık camiası ve resmi kurumlar bağlamında önemli bir mutabakatla hazırlanan yayında birçok yazar, fotoğrafçı ve düzeltme katkısı veren paydaş oldu. Kitapta bahsedilen ve destek veren tüm kişi, uzman, akademisyen, kurum ve kuruluşlar ile STK’lara sonsuz teşekkürler. GEF-SGP ve MedPAN proje maddi destekleri olmadan bu proje ve kitap mümkün olamazdı.
Yaklaşık 10.000 yıldır Akdeniz’de avcılığı yapılan orfoz (Epinephelus marginatus), kıyı balıkçılığında her zaman önemli bir rol oynamıştır. Orfoz stokları, türün sahip olduğu bazı biyolojik özellikleri nedeniyle (örneğin yavaş büyüme, uzun ömür, geç eşeysel olgunluk, karmaşık üreme döngüsü vs.) doğrudan veya dolaylı şekilde balıkçılık kaynaklı tehdite maruz kalmaktadır ve su ürünleri istatistikleri orfoza ait yıllık üretim miktarlarının son yirmi yılda çok belirgin şekilde düştüğünü göstermektedir. Bu makalede E.marginatus türünün genel biyolojik karakterleri, orfoz avcılığının etkin yönetilmediği Türkiye’deki durumuna da değinilerek kısaca derlenmiştir. Türkiye’deki orfoz stokları ciddi şekilde yıprandığından, stokların iyileşme sürecine girebilmesi adına kısa vadede (1 – 2 yıl) Ege ve Akdeniz kıyılarımızda balıkçılığa kapalı koruma alanlarının kurulması ve orfozun ilk avlanma boyunun 45 cm’ye yükseltilmesi önerilmektedir. Önümüzde 3 – 5 yıl içerisinde orfoz avcılığının tamamen yasaklanması da, ilave bir koruma tedbiri olarak tavsiye edilmektedir.
Yüzme performansı birçok balık türü için hayatta kalmayı belirleyici temel karakter olarak kabul edilmekle birlikte, balıkların yüzme performansları, doğal seçilimleri, fizyolojileri ve ekolojileri arasındaki ilişki pek bilinmemektedir. Yüzme davranışı hakkında bilinenlerin hemen hemen tamamı Akdeniz dışında yapılmış çalışmalardandır. Bu sebeple konuda güvenilir yöntemler olmasına rağmen Türkiye sularında yaşayan ve ticari öneme sahip türler hakkında bu proje çalışmaları haricinde henüz bir bilgi mevcut değildir.
Proje kapsamında kurulan, Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Balık Davranışları Laboratuarında ticari öneme sahip dört türe ait yüzme dayanımları deneyleri başarıyla yürütülmüş, ve kullanılan yöntem ile ekonomik ve/veya ekolojik önemi olan diğer türler için de benzer verilerin toplanabileceğini göstermiştir.